Son Dakika
DERSE ZAMANINDA GİRMEK VE DERSTEN ZAMANINDA ÇIKMAK
Terbiyenin bir manasıda düzenlemek, düzene koymaktır. Eğitim verilirken düzene riayet edilmezse tam olarak maksat hasıl olmamış olur. Dolayısıyla maddi ve manevi hayatımızın tanziminde büyük ehemmiyet arz eden derslerin giriş çıkış saatlerine riayette itina göstermemiz gerekir.
Hoca, derse zamanında girmeli ve talebelere numune olmalıdır. Derse geç gelen talebe olursa onu incitmeden derse erken gelmesini söylemelidir. Hz. Ustazımızın bu mevzudaki şu sözü bize ölçü olması bakımından çok manidardır. Bilindiği üzere ustazımız derse geç gelen talebeye “Evladım hep seni bekledik” demiştir. Burada iki mesaj vardır. Birinci mesaj “ talebeye sen değerlisin, sana ehemmiyet veriyorum”; ikinci mesaj ise, “Geç kaldığın için derse başlayamadık. Arkadaşlarının ilim öğrenmesinede mani oldun” dur. Birinci mesajla onure olan talebe ikinci mesajın ihtiva ettiği mana karşısında da sorumluluk hissedecektir.
İbn Cemâ’a: “Hocanın her gün tayin edilen zamanda derse gelmesi, halkaya oturması gerekir” der. Ayrıca hoca derse zamanında gireceği gibi, zamanında da çıkmalıdır. İbn Cemâ’a bu hususu şöyle dile getirir: “Hoca, derse zamanında girer, zamanında sözü keser…”(Öğretmen-öğrenci münasebetleri, sf. 218).
Derse zamanında girmek kadar zamanında da çıkmakda mühimdir. Herşeyin fazlası bir yorgunluk, bitkinlik getirir. Yüce olan ilimden talebenin bıkkınlık duyması ruhaniyetin kalkmasına sebeb olur ki buna sebebiyet veren hoca da bu durumdan mesul olur. Dolayısıyla dersi zamanında bırakmalı ve talebenin bir sonraki dersi arzu ile beklemesi sağlanmalıdır.
İlim çok nazlıdır. Onun bu nazına katlanabilmek için ona aşık olmak gerekir. Kibarı kelamda beyan edildiği üzere “Herşey için bir mani, ilim için bin manı vardır”. Bu bin engeli aşmak için büyük bir azim, sevgi olması gerekir. Ancak bu sevgi sayesinde kalp ile kitap arasında ki rabıta sağlanabilir. Kalp ile kitap arasında ki rabıta sağlanamadıktan sonra ilmin elde edilmesi, elde edilse bile menfaat vermesi düşünülemez. Olsa olsa ancak “Nice kelplerin boynunda altın zincirlerim gitti” kabilinden olur.
İlmi sevdirmek ilmi öğretmekten hem daha evladır, hemde daha önce gelir. Eğer siz ilmi sevdirmişseniz ilmin önündeki maniaları kaldırmışsınız demektir. İlim öğrenmekten asıl maksatın ruhu yüceltmek olduğunu düşünürsek o zaman dersi sevdirmek daha da önem arz eder. Çünkü ruhun yücelebilmesi için onu benimsemesi, özümsemesi gerekir. Aksi taktirde kalpte ilme dolayısıyla ilim öğrenmeye vesile olan derse karşı olumsuz bir tavır takınılırsa yücelmenin tersi ortaya çıkar.
Hoca derse başlamadan önce öğrenilecek olan dersin ne kazandıracağını anlatmalı ve öğrencinin o dersi öğrenme yönünde bir arzu duymasını sağlamalıdır. Hz. Ustazımız”… Duâlarımda: “Yâ Rabbi! Dînin ihyâsı için beklenen hizmeti işte bunlar yapacak” diye sizleri Rabbime arz ediyorum; beni mahcup etmeyin!” diyerek ders öğrenmeye teşvik etmiştir. Yine Hazretimizin evlatlarına hitaben “Sizi tebrik ederim çocuklar. Akranlarınız şehvete esir olup nefis ve heva peşinde başıboş dolaşırken, sizler Hazret-i Mevlâ’nın Zâtı’nın nûru ile alakadar ve Sıfâtı’nın eseri olan ilm-i Kur’ân ile meşgul oluyorsunuz. Burada öğrendiklerinizle Ümmet-i Muhammed’in evladını bataklıktan kurtarmağa hazırlanıyorsunuz. Bu ne yüce bir vazifedir… yemin ederim çocuklar, bu dünyanın en bahtiyar insanları ve Hâtemi’s-Saâde bahçesinin fidanlarısınız. Hepiniz Ümmet-i Muhammed’e yâdigâr olsun.” “…yarın saraylarda yaşayacaksınız…” “sizi uçaklarla Avrupa’lara taşıyacaklar” gibi mesajları oldukça manidardır.
Dersi sevdirme hususunda Hazretimizin diğer bir tatbikide derse yeni başlayan talebelere “Evladım yardım etti de” dermiş. Talebe “nasara” deyince de “Bak Arapça konuşmaya başladın” diye takılırmış.
Talebeye dersi sevdirmek ne kadar önemliyse hocanın dersi sevmeside o kadar önemlidir. Çünkü biz sevmediğimiz bir şeyi sevdiremeyiz. Onun için hoca derse istekle girmeli, zorla girmiş imaji uyandırmamalıdır.
BENZER HABERLER