Son Dakika
Herhangi bir durumda kaliteyi anlayabilmek için iki temel sorunun sorulması gereklidir. Bunlardan birincisi,ürünün ne olduğuna ilişkindir;ikincisi de müşterilerin kimler olduğudur. Bu sorunlar eğitimde kalite tartışmasında da geçerlidir.
Eğitimin ürünü nedir? Öğrencinin eğitimin ürünü olup olmadığı üzerine çok tartışma vardır. Öğrencilerin,eğitim kurumlarının özellikle disiplin ve davranışlardaki performans düzeyleri itibariyle çıktısı olduklarından çok sık söz edilmektedir.
Bir ürünün kalite güvencesi sürecine konu alabilmesi için üreticinin onun kaynağını belirlemesi ve kontrol altında bulundurulması gerek vardır. İkinci olarak da “hammadde”,standart süreç ya da süreçler serisinden geçmeli ve çıktı,önceden belirlenmiş ve tanımlanmış spesifikasyonları karşılamalıdır. Böylece bir modelin eğitime kolaylıkla uygulanabileceğini söylemek pek olası değildir. Böyle bir modelin ilk gereksinmesi,öğrencilerin başlangıçta bir seçime tabi tutulmaları gereğidir.
Bazı eğitim kurumlarında böyle bir uygulama yapılmaktadır;ancak bir çoğunda,eşitlik ilkesi gereği böyle bir uygulama yoktur. İşte bu noktadan itibaren benzetme giderek olanaksızlaşmaktadır.
Öğrencilerin herhangi bir biçimde garanti edilmiş bir standarda göre üretmek olası değildir. Öğrenciyi ürün olarak niteleyen görüş,öğrenim sürecinin karmaşıklığı ile herhangi bir öğrencinin bireysel birtekliğini dikkate almalıdır.
Bu durumda ürünü tanımlamak nasıl mümkün olacaktır? Bu soruya doğrudan cevap yerine,eğitimi bir üretim hattı olarak değil bir hizmet olarak değerlendirmek daha yararlı olacaktır.
Hizmet kalitesine ilişkin özellikleri tanımlamak fiziki ürünlelerinkileri tanımlamaktan daha güçtür. Bunun nedeni hizmet kalitesinin özelliklerinin bir çok önemli subjektif unsurları içermesiidir. Düşük kalite ile kalite hatalarının nedenleri hizmetler ve ürünler için birbirinden farklıdır.
Bir hizmetin yerine getirilmesi ile ürünün üretilmesi arasındaki önemli farklılıklardan birincisi,hizmette,hizmeti veren ile son kullanıcı arasındaki ilişkinin doğrudaün olmasıdır. Hizmetler kişilerden kişilere doğrudan verilir. Müşteri ile hizmeti veren arasında çok yakın bir ilişki vardır. Hizmetin,onu verenden ya da alandan soyutlanması olası değildir. Her ilişki bir diğerinden farklıdır ve o ilişkinin kalitesini söz konuzu hizmeti alan ve veren beraberce oluştururlar. Hizmet iletiminde,üretimde olduğu gibi kesin uyumluluk ve homojenlik olamaz. Hizmetin uyumluluğundan ancak kısıtlılıkla söz edilebilir.
Hizmetin kalitesini belirleyen ikinci önemli öğe;zamandır. Hizmetin zamanında verilmesi gereklidir,hizmetin bu özelliği en az fiziksel içeriği kadar önemlidir. Bunun yanısıra,hizmet verildiği anda alındığından ve kullanıldığından,onun kalitesini muayene yolu ile kontrol edilmesi durumunda daime geç kalınmış olur. Hizmette söz konusu olabilecek yakın ilişkiler,müşterinin tatmin olup olmadığının belirlenmesine yardımcı olacak çok önemli geri beslenme olanakları yaratırlar.
Ürüne göre üçüncü farklılığı hizmetin tamir ya da servis olanağının bulunmamasıdır. Kötü bir yemek kötüdür. Onarımı olası değildir. Bu nedenle hizmetin standartlarının,ilk keresinde ve her seferinde doğru olması çok önemlidir. Buna karşılık,insan hatası veaya aksaklığına ilişkin yüksek olasılık,ilk keresinde doğru standardının başarılması olanaksız kılmasa da güçleştirir. Ancak,amaç yine de bu olmamalıdır.
Dördüncü farklılık,hizmetin tanımlama güçlüğüdür. Çoğu kez potansiyel müşteriye tam olarak neyin sunulduğunu açıklamak güçtür. Müşterilerin de hizmetten ne beklediklerini tanımlayabilmek aynı derecede zordur. Hizmet,genelde bir üründen çok bir süreçtir. Hizmette genellikle sonuçtan çok sonuca nasıl ulaşıldığı önemlidir.
Hhizmetin beşinci tipik özelliği,müşterilere genellikle genç işgörenler tarafından aktarılmasıdır. Deneyimli kadro müşteriden uzakta yer alır. Müşterilerin çoğunluğunun üst yöneticilere ulaşma imkanı yoktur. İlk ilişkilerin kalite düzeyi,müşterinin tüm örgüt hakkındaki görüşlerini oluşturur. Bu nedenle kuruluşlar müşteri ile doğrudan yüzyüze gelen elemanlarını,daima en iyiyi iletebilmeleri konusunda motive edebilme yollarını bulmalıdırlar. Eğitim ve personel geliştirmenin hayati önemi buradan kaynaklanır. Hizmet sektöründeki üst yöneticiler ön saflarda görev yapan çalışanlarını yönlendirmeli,onlara kendi hizmet anlayışları ile yerleştirmeyi arzuladıkları standartları iletebilmelidir.
Son önemli farklılık da hizmette çıktının başarısı derecesini ve verimliliği ölçmenin güçlülüğüdür. Performansın kalite düzeyinin ölçülebilmesine olanak veren tek şey müşteri tatminine ilişkin ölçülerdir. Müşterinin değerlendirmesinde daha çok önde gelen,özen,kibarlık gibi ilgi ve dostaça yaklaşım ve yardımcı olma gibi “yumuşak”göstergelerdir. Müşteriler kaliteyi,kendilerine verilen hizmetten algıladıklarını,beklentileri ile karşılaştırarak değerlendirirler. Bu eğitim için de ağırlıklı olarak geçerlidir. Bir kurumun başarısı için ün önemlidir;ancak ün olarak bilinen şeyin öğrencilere gösterilen ilgi ve özenle büyük ilişkisi vardır.
Eğitimi kalite yönünden analiz etmede ,onu bir üretin sürecinden çok bir hizmek olarak görmek daha doğru olacaktır. Bu görüş,benimsendikten sonra kurumun sağlayacağı hizmetleri ve standartlarını açık bir biçimde tanımlamaya ihtiyaç olacaktır. Bunun ise tüm müşteri grupları ile işbirliği yaparak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Çünkü müşteri beklentileri günümüzde büyük bir hızla değişmektedir. Yarınlarda da var olmak isteyen kuruluşlar müşteri odaklı bir sistem geliştirmek zorundadırlar.
Eğitimde toplam kalite hareketi oldukça yleni tarihlidir . bu konuda 1980’li yılların sonundan önceki tarihlere ait çok az referans vardır. TKY doğrultusundaki öncü sayılabilecek bazı yeniden düzenleme çalışmaları ilk kez ABD’deki bazı devlet okulları ile İngiltere’deki bazı okullarda yürütülmüştkür. ABD deki çalışmalar biraz daha önce olmakla birlikte her iki ülkede de ilgi 1990 ve sonrasında artmaya başlamışytır. Kalite ile ilgili fikirlerin çoğunluğu,özellmikle yüksek öğretimde,oldukça iyi birn şekilde geliştirilmiş ve kalite kavramları giderek artan bir biçimde araştırılmaya ve okullarda uygulanmaya başlamıştır.
Bir çokm eğitimci,eğitim süreci ile sanayi ürünlerine ilişktin üretim süreci arasında benzerlikler oluşturulmasına pek sıcak bakmamıştır. Ancak,eğitimcilerin,sanayi deneyimlerinden ders alma istediği giderek artmaktadır.
Genel yaklaşım eğitim sürecinin performans göstergeleri ile izlenmesi şeklindedir. Oysa,performans göstergeleri,esas itibariyle sürecin verimine ilişkindir. Bu göstergeler öğrenme kalitesi ile ya da ilgili eğitim kurumunun müşterilerinin ihtiyaçlarının karşılanmasındaki etkinliği ile ilgili olarak yalnızca kaba bir ölçek olabilirler.performans göstergelerinin ötesine geçmek isteyen kurumlar TKY hizmet stardartlarının düzeyini yükseltebilecekleri etkin bir araç olarak ciddi bir biçimde bakmaya başlamışlardır.
Eğitim kurumları için kalitenin geliştirilmeasinin önemi,söz konusu kurumların kendi faaliyetmlerini kontrol edebilme dereceleri ölçüsünde artacaktır. Bu kurumlar öğrencilerine kaliteli eğitim verebildiklerini gösterebsilmelidirler. Günümüzde eskiden olduğu gibi kesin çizgili yaklaşımların söz konusu olmadığı büyük bir rekabet çağında yaşamaktayız. Örneğin İngiltere’de bir çok okulun mesleki eğitim vermeye teşvik edildiği gözlenmektedir;bir çok işveren de bunu teşvik eder bir biçimde yaklaşmaktadır. Diğer taraftan yüksek eğitime birim maaliyeti düşürerek daha fazla öğrenci alması için fon sağlanmaktadır. Kayıtmları herkese açık okullar hakkında ,velilerin sağlıklı seçim yapabilmeleri için ayrıntılı ve karşılaştırılmalı bilgiler verilmektedir. Yerel yönetimlerin eğitimdeki etkisi tamamen kalkmasa da giderek azalmaktadır. Eğetimin bu şekilde dönüşünüm eğitim kurumlarının rakiplerinden farklılıklarını açıkçza ortaya koymalarına olanak verecek stratejilerine belirleme gereğini ortaya çıkartmaktadır. Kurumlar için kalite bazen,tek farklılık göstergesi olacaktır. Yaşamı zürdürmenin ve rekabetle başa çıkmanın en etkili yolu,.dikkatleri müşteri gereksinimleri üzerinde yoğunlaştırmaktır.
Mal üretimi ile ilgili TKY uygulamalı gelişimini sürdürdüğü halde hizmet üretiminde geride kalınmış;aynı nedenle,ülkemizde de çağa uyum,sanali toplumuna geçme isteği dünya pazarına açılma vb.hedeflerin temelindeki “önce insana yatırım” da beklenen gelişim olamamıştır.
Ancak diğer toplumlarda olduğu ülkemizde de eğitimin vazgeçilmezliği,insana verilen değerin giderek artması ile daha fazla önem kazanmaktadır. Ögütlerde çalışan insanları “yöneten/yönetilen” ya da “beyin ve eller” yaklaşımları geride kalmış,insan öne çıkarılmış,birliktelik katılımcılık işler hale gelmiştir.
BENZER HABERLER